Kara Oklar Bilim Merkezi

Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı ve istendik davranış değişikliği meydana getirme süreci olarak tanımlanır. Bu istendik davranışların neler olduğu da her dönemin politika belirleyicileri tarafından müfredatlar yoluyla öğrencilere ve kitle iletişim araçları vasıtasıyla da bireylere kazandırılmaya çalışılır. Toplumların ihtiyaçları göz önüne alınarak oluşturulan eğitim politikaları bilgi birikiminin henüz oluşmadığı dönemlerde işe yaramış ve sonuçları verimli olmuş. Ancak gel zaman git zaman kapitalizm kaynaklı bir anlayışın sonucu, toplumun devamlılığına ve gelişimine katkı sağlayan, bilgi beceri ve tutum kazandırarak kendini gerçekleştiren, düşünen ve sorgulayan bireyler yetiştirmek yerine, sadece piyasanın ihtiyacını karşılayan homo-economicus bireyler yetiştirmeyi hedefleyen eğitim sistemleri benimsenmeye başlanmış.

İş dünyası ve sanayinin ihtiyaçları eğitim sisteminin önde gelen amaçları olmuş; bu anlayışla okulların da işlevleri değişmiş, herkese tek tip eğitim ve müfredatla bir amaç belirlenmiş; çocuklar, başta aile, okul ve toplum tarafından geleceğe yönelik bir proje olarak görülmüş. Bilginin tek değer olduğu ve ekonomiye hizmet ederse bir anlam kazanacağı öğretilen nesiller, doğayla uyumlu bir hayat sürmek yerine ona hükmetmenin daha karlı olacağını düşünerek onu bir meta olarak görmeye başlamışlar; eğitimi sadece faydacı bir anlayışa indirgemişler. Bu materyalist yaklaşımla ayakları yerden kesilmiş: yıldızlar alanı oyun bahçesi olmuş insanların. Yağmur veriyor diye sevmeye başlamışlar bulutu, balık veriyor diye denizi sadece. Ne seste sözde ezgi, ne taşta mermerde biçim ilgilerini çekmiş. Yitirmişler güzelin dünyasına giden yolu. 

 Ama doğayla olan kadim bağlarını kestiklerinde işler değişmeye başlamış; doğa da onları dışlamaya başlamış. İşte böyle bir ortamda karşılaşılan sorunları gidermek için farklı yöntemler geliştirilme çabası içine girilmeye başlanmış. Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de açılmaya başlanan bilim merkezlerinin bu karmaşık soruna bir çözüm olabileceği düşünülmüş bir çare diye. Sadece kitaplardan okunan bilgilerin yeterli gelmediğini bizzat katılımcı gözlemci olarak öğrencilerin öğrendiklerini bizzat deneyimlemeleri gerektiğine karar verilmiş. 

Bilim merkezleri, başta çocuklar ve gençler olmak üzere tüm insanların bilimsel düşünceye ve gelişen teknolojilere karşı ilgilerini arttırmak, bilgibeceri ve üretim yeteneklerinin  gelişmesine uygulamalı eğitim ve öğretim yöntemleriyle katkıda bulunmak amacıyla eğitim sağlayan ortamlara verilen isimdir. Teknolojik gelişmelere uyum sağlayan ve bilimsel ilkeleri benimseyip pratik olarak uygulayan bir toplumun oluşması için sadece kitaplarda okumaya değil, öğrenilenlerin hayata geçirilmesine gerek vardır. Bu merkezler yaşanılan çevrenin ihtiyaçları göz önüne alınarak fen, mühendislik, matematik, sağlık ve sanayi alanlarını temel alarak faaliyet göstermektedirler. Bu merkezlerde katılımcıların uygulamalara katılmalarına özen gösterilir ve bunun için rahat bir etkileşim ortamı hazırlanır. Yapılan araştırmalar bu merkezlerin anlama, olumlu tutum geliştirme ve bilimsel davranışları arttırma anlamında olumlu etkiye sahip olduğunu göstermektedir. 

Ancak doğayla barışık olmayan bilim merkezlerinin de insanın doğadan da kendinden de uzaklaşmasına ve yabancılaşmasına çözüm olmaları da pek mümkün değildir. Bizim Kara Oklar Ekolojik Hayat Çiftliği’nde kurmayı planladığımız Girişimcilik ve Ekolojik Bilim Merkezi ise ekolojik veri tabanlı bir eğitim düzeni oluşturarak, eğitimin modern dünyada kaybettiği anlamını geri kazandırmayı ve insan ve doğa arasındaki karşıtlığı ortadan kaldırara üretilen bilginin ve verilen eğitimin doğaya karşı değil, doğa ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirebileceğini göstermeyi amaçlamaktadır. Egemen eğitim sistemi içinde mekanikleşmiş ve doğayı tanımayan ve onunla uyum içinde yaşamak yerine ona hükmetmeye çalışan nesiller olarak yetiştirilen çocuklara ve gençlere farklı bir eğitimin mümkün olabileceğini göstermek için kurmayı planlıyoruz bu merkezi. Diğer bilim merkezlerinde eksik olan ekolojik eğitimin önemine dikkat çekerek, yetiştirilen çocuklarımız ile doğa arasındaki bağın kopmadığı bir girişimciliği temel alan bir eğitim anlayışı öngörmekteyiz.

Bu tür merkezlerin ve eğitimlerin gerekliliği son zamanlarda dünya çapında ve doğal olarak ülkemizde de çok daha fazla kendini hissettirmektedir. Açlık, gıda krizi, salgın hastalıklar, iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin yok olması, habitat kaybı, kirlilik, doğal kaynakların paylaşımından doğan savaşlar, kentlerin kalabalıklaşması, eşitlik sorunları, haklara dair tartışmalar, ekonomik darboğazlar, adil olmayan paylaşımlar gibi bugün karşımıza çıkan sorunların çoğu insanoğlunun doğa ve doğal süreçlerle olan bağını koparmış olmasından kaynaklanıyor. Yaşamımızın her alanında bize ilham kaynağı olan doğa ile bağımızı güçlendirmeden yaşam için fark yaratan bireyler haline gelebilmemiz mümkün görünmüyor Özellikle Covid 19 pandemisi yüzünden tüm dünyada çevreyle uyumlu teknolojilere ve yaşam tarzlarına ilginin arttığı bu günlerde bu tür merkezlere olan ihtiyaç daha da artmaktadır.

Ekolojik eğitimin uygulanabilirliği noktasında baktığımızda günümüz toplumuna tam olarak uyum sağlayamayacağı alanlar olsa da şu anda uygulanmakta olan eğitim sisteminde de ekolojik unsurlara az da olsa yer verilerek bir şeyler değiştirilmeye başlanabilir. Dünyada büyük çaplı olmamakla birlikte ekolojik eğitim anlayışının uygulandığı okullar ve bölgeler bulunmaktadır ve bu çalışmaların artırılması da gelecek nesiller için önem arz etmektedir. Biz de bu amaçla yola çıktık ve bir örnek olmak istiyoruz ilgili kurumlara. Doğaya karşı duyarsız bireyler yerine başta doğaya, yaşadığı çevreye ve çevredeki sorunlara duyarlı bireyler yetiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Çocuklarımızın sadece bilimsel bilgileri değil yedikleri yiyeceklerin nereden ve nasıl geldiğini görmesi ve süreç içinde bizzat gözlem yapabilmesi gelecekte kendileri üretici bir birey olduklarında neler yapabileceklerini daha şimdiden hayal edip planlayan girişimci bireyler olma sürecinde önemli bir adımdır. Bu tür bilim merkezleri, günlük olaylara bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşabilme yönünde bir ufuk açmaktadır. Herkesin yaratıcı düşünebileceğini ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirebileceğini göstermektedir. Özellikle küçük yaştaki ziyaretçilerin kendi başlarına karar verebilen ve sorumluluk sahibi bireyler olmalarına katkı sağlamaktadır.

Bu ekolojik uygulamayı nereden esinlendiğimiz sorusuna en başta gelen cevabımız ise köy enstitüleridir. Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 1940 yılında açılan ve tamamen Türkiye’ye özgü olan bir eğitim projesi olan bu kurumlar Amerikalı eğitimci John Dewey tarafından da savunulan ve özellikle kırsal bölgelerdeki okulların toplum yaşam merkezi haline getirilmesi fikrine dayanmaktadır. İş ve eğitimi birleştirme amacına yönelik olarak tasarlanan bu kurumların mezunlarının hem çalıştıkları okulun öğretmenleri, hem de tüm toplumun eğitmenleri olması bekleniyordu. Öğrenciler yatılı olarak kaldıkları bu okullarda hep birlikte yaparak ve yaşayarak üretim ile eğitimi kaynaştırdılar. Buralarda köylerden alınan çocuklara öğretmenlik mesleğinin yanı sıra  demircilik, yapı ustalığı, dülgerlik; kızlar için dikiş, ev idaresi, hasta bakımı gibi pratik meslekler de öğretiliyordu. Başarılı olanlara öğretmenliğin yanında yüksek öğrenim yolu açılıyor, öğretmen olmayacaklar ise öğrendikleri işlerden birini yapmak üzere köylerine gönderiliyordu. Bu çerçevede binlerce sağlıkçı, ebe ve teknisyen yetiştirilmiştir. Kapatıldıkları 1953 yılına kadar yirmi bir Köy Enstitüsü’nden 1398’i kız, 15.943’ü erkek olmak üzere toplam 17.341 köy öğretmeni diploma almıştır. (1)

Köy enstitülerinin, mezunlarının ülke çapındaki tesirleri yanında eğitim anlayışı ve uygulamasıyla da model oluşturduğu belirtilir. Ayrıca okul işliklerinin civar köylerin ihtiyaçlarını karşılaması, yöre halkının ilk defa elektrik, sinema, motor gibi modern imkânlarla tanışması, temizlik ve sağlık şartlarına kavuşması gibi konularda da etkileri olmuştur. Köy Enstitüsü’nden mezun olacaklardan, eğitim öğretim alanındaki faaliyetleri yanında köylerin ekonomik gelişmesinde önder olma fonksiyonu da bekleniyordu. Aynı zamanda bir amacı da Cumhuriyet’in ortaya koymak istediği yeni kültürel ve millî değerleri topluma benimsetmek olan Köy enstitüleri, eğitim anlayışı ve üretici insan yetiştirme çabası sayesinde eğitimin yaygınlaştırılması, Cumhuriyet ilkelerinin tanıtılması, köye ve köy okuluna göre öğretmen yetiştirilmesi konularında toplumsal değişme sürecine katkıda bulunmuştur. Tabii ki bir köy enstitüsü olamayız ancak hacca niyetlenen bir karınca gibi ya da orman yangınını gagasında taşıdığı bir damla suyla söndürmeye giden bir kuş gibi niyetimizin güzel olduğunu ve amacımıza ulaşmak için elimizden geleni yapacağımızı söyleyebiliriz.

Biz sadece gençlerimize değil büyüklerimize de yararlı olmak istiyoruz. Zaten çiftliğimizin kurulduğu 2014 yılından şu ana kadar çiftliğimizde uyguladığımız eğitimler ve verdiğimiz seminerlerin sayısı 100’ü geçmiş durumda. Verdiğimiz organik tarım eğitimleri sonucu çiftliğimizin bulunduğu Manisa Demirci’de organik tarım yapan hiçbir çiftçi yokken Demirci Ziraat Odası ve İlçe Tarım Müdürlüğünün güncel 2021 yılı rakamlarıyla 314 çiftçi sertifikalı organik tarım yapıyor. Bölgedeki badem ağacı sayısı dört kat arttı. Bu projenin gelişeceğine, yerli, genetiği oynanmamış tohumların daha fazla kullanılacağına ve bölgedeki kanser sayısının azalacağına, bir süre sonra bölgede zehir kullanımının biteceğine emin olun. Bölgeye yatırım yapmak isteyen, başka şehirlerden güvenilir ve meslek sahibi yatırımcılara anahtar teslim altı ayrı organik çiftlik kurduk, ürünlerini satın alma garantisi verdik. İki Bin Ağaç Ormanı adıyla bir kooperatif girişimiyle yeni bir kampüste 2000’i aşkın badem ağacı diktik. Kara Oklar Çiftliği bünyesinde dokuz ve franchise yöntemi ilde beş kampüs olmak üzere şu an için on dört kampüsümüz var. Buralardaki tüm badem ve diğer ağaçların bakımı Kara Oklar Çiftliği ekibi tarafından yürütülüyor.

Kara Oklar Çiftliğimizin içinde kurmayı planladığımız Bilim Merkezinde kütüphane, bilgisayarlar, seminer salonu, çalışma ofisleri, tohum bankası olacak. Yazın açık dershanemizde verebildiğimiz eğitimleri tüm yıla yayacağız. Ayrıca yakın bir zamanda da yetmişi aşkın örnek kadınımızın hayat hikayesi ve başardıklarının anlatıldığı biri müzecik kuruluyor. Kurtuluş savaşından günümüze ülkemize değer katan kadınlarımız, köylü çocuklarımıza örnek olmaya devam edecekler müzede.

Bu bilim merkezinde çocuklarımızın girişimcilik kapasitelerinin artırılmasına çalışacağız. Bizce ülkemizin geleceği kendine güvenen girişimci nesiller sayesinde daha güzel olacak. TDK tanımıyla ticaret, endüstri gibi alanlarda kazanç sağlamak için sermaye koyarak bir risk üstlenen kişi anlamına gelse de biz girişimciliği zaman ve çaba harcayarak fiziksel, ruhsal ve sosyal riskler alarak, farklı bir değer yaratma süreci olarak tanımlıyoruz. Girişimci bir birey cesaret, yaratıcılık, sabır, çalışkanlık, azim, iletişim yeteneği, öngörü, olumlu bakış açısı, özgüven liderlik iletişim yeteneği, sorumluluk, planlılık, süreç odaklılık, yeniliğe açıklık, eleştiriye açıklık, olaylara farklı bakabilme açısı gibi özelliklere sahip kişidir. Bir yaşam şeklidir kısaca. Bu özelliklere sahip bir kişinin üretken, mutlu ve başarılı bir hayata sahip olmada büyük avantajları vardır.  Her ne iş yapıyor olursa olsunlar, bu girişimcilik özellikleri gelişmiş kişiler karşılaştıkları sorunlara çözüm üreten bireylerdir. Hayatlarında bazı değişiklikler yaparak, çevrelerinde yaşananların farkına vararak dünyayı hem kendileri hem de gelecek nesiller için yaşanabilir bir mekan haline getirebilirler. Bilim merkezi çalışmalarımızda uygulamayı düşündüğümüz ve ekolojik girişimcilik adını verdiğimiz bu amaç için yapacağımız çalışmaların başta çocuklarımız olmak üzere herkese kendi koşulları içinde elinden gelenin en iyisini yapabilmesi için yeni bir bakış açısı kazandıracağına inanıyoruz.

Kaynakça:

1) https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2015/11/01/egitim-tarihimizde-ozgun-bir-uygulama-koy-enstituleri-75-yasinda/

Arşivler

Kategoriler